Sayfalar

25 Mart 2012 Pazar

Ritmo Latino

Günümüz temsilcilerinin Shakira, Ricky Martin, Marc Anthony, J.Lo, Julio Iglesias oğlu Enrique Iglesias gibi ünlü isimler olmasına rağmen, Latin müziğin kölelikten doğması ne gariptir. İşin içine girip araştırmaya başlayınca Latin müzik kökenleri, Amerika'nın keşfedilmesi esnasında Afrikalı kölelerin Latin Amerika'ya gitmesine kadar uzanır. Latin müziğin doğal olarak Afrika'dan çokça etkilenmesi durumu söz konusudur. O yüzdendir ki müzisyen ve aynı zamanda Latin müzik tarihçisi olan yazar Enrique Meastre, Latin müziklerini  Afro-Karayib (Afro-Cuban) olarak tanımlar ve bu müziğin köklerinin kölelikten, sosyal koşullardan, açlıktan, öfkeden, karmaşadan etkilendiğini belirtir. 

 Afrikalı köle rolünün bir numaralı adamı, Djimon Hounsou. 
(Amistad, Gladiator, Blood Diamond)

Bu kadar insanın içini kıpır kıpır eden, yerinde durdurmayan, “oynak” diye tabir edebileceğimiz bir müziğin geçmişinin bu kadar yoksunluklardan beslenmesi çok garip. Sözlerini anlamamanın etkisi de büyük olsa gerek. Belki o enerjik ritmlerin çoğunun sözleri yalnızca birer “hayat kırıklığı”dır, o yüzden ben kendimi yalnızca müziğin ritmine bırakıyorum ve anlamlarını düşünmeyi reddediyorum.


Yazının başlığı olan “Ritmo Latino” ise Türkiye’nin ilk 24 saat boyunca Latin müziği yapan radyo kanalıdır(kanalıydı). Ancak Türkiye’de ne yazık ki bu konsept çok uzun soluklu olamadı. Şimdilerde ise benim sevgili Ritmo Latino’m Uzan Grubu’nun bünyesinde olup kendini Kraltürk frekansının kollarına bırakmış durumda. 

Bu müzik türü de aynı diğerleri gibi uçsuz bucaksız bir kuyu. Pop'tan Rock'a, Sambaya, Salsa'ya, Flamenko'ya, Bosso Nova'ya kadar uzanıyor ucu. Sevilen, dinlenilen çok isim var ancak bunların hepsine değinebilmek çok zor. Ben de o yüzden aklıma gelen ilk 3 isimden söz etmek istiyorum.

Carlos Augusto Alves Santana. Sahip olduğu 10 Grammy, 3 Latin Grammy’si ve Rolling Stone tarafından  “Tüm Zamanların En İyi 100 Gitaristi” ünvanına layık bulunan, Santana grubunun kurucusu, günümüzdeki bilinen adıyla Meksikalı gitarist-müzisyen Santana. Kendisine şarkıcı diyemem, haksızlık olur. Benim için Latin müzik trendinin bir nevi babası sayılır.  1999 yılında çıkardığı Supernatural albümü Grammy’ye doymuş olup Billboard listesinde zirvesini yaparak aylarca listeden inmemiştir. Rob Thomas ile söylediği Smooth (‘Hot’ kavramını zorlayan bir de klibi vardır.) ve The Product G&B ile söylediği “Maria Maria albümün unutulmayan hitleridir.

Carlos Santana & Rob Thomas - Smooth

2010 yılında çıkardığı “Guitar Heaven - Greatest Guitar Classics of All Time” albümüyle, solosunun yanında güçlü vokalleri de kullanarak şahsıma göre pek de yaratıcılık barındırmayan bir hareket yaparak zaten var olan şarkıları yeniden icra ederek piyasaya sürmüştür.Ancak kötü mü, tabii ki değil. 


Bir diğeri, Los Paraguayos. Ne yazık ki herkes tarafından çok da bilinmeyen(bilinen ama bilinmeyen) 50’li yıllardan bu yana müzik yapan, şarkılarında Güney Amerika ve Meksika ezgilerini  oldukça duyabileceğiniz geleneksel bir Pop Latino grubudur.  İspanyolca anlamı“Paraguaylılar” olması dolayısıyla,  Paraguaylı müzisyenlerden oluştuğunu anlamak zor değildir.  Latin müziğini sevip de Malaguena, El Condor Pasa,  Besame Mucho, La Bamba gibi klasik şarkıları bilmeyen az sayıda kişi vardır tahminimce. İşte bu grup, kendi bestelerinin yanı sıra tüm bu şarkıları da seslendirir. Ama bu şarkılar o kadar ünlüdür ki, kendi bestelerini gölgede bırakmaktadır. Günümüzde, Almanya’nın Hamburg şehrini kendilerine merkez olarak mesken edinmişlerdir.

Adeta Sadri Alışık ve saz arkadaşları gibiler. 

Son olarak da efsanevi Buena Vista Social Club’tan bahsetmez isem tüm bu kültüre ayıp etmiş olurum. Buena Vista, 40’lı yıllarda Küba’da ünlü olmuş lokal bir dans ve müzik klübüdür esasen.  Hatta bir dernek bile dememiz oldukça mümkün. Ne yazık ki Ibrahim Ferrer, Compay Segundo, Ruben Gonzalez'in de dahil olduğu çoğu artık hayatta değiller ama yarattıkları efsane ve şarkıları hala bizimle.  Sağ kalanlarının hepsine uzun ömürler diliyoruz elbette. 


Bundan çok yıllar sonra, 1999'da, bu “sevimli dedeler”in hikayesi Wim Wenders tarafından belgesel nitelikli bir film olarak çekilecektir. Gitarist ve aynı zamanda filmin prodüktörlüğünü de yapmış olan Ry Cooder, vokal Ibrahim Ferrer, vokal gitarist Compay Segundo ve sağ kalan tüm diğerleri de bu filmde bizzat kendilerini oynamışlardır. Film belgesel türünde Oscar adayı olarak gösterilmiştir. Filmi izlerken o yoksulluğa(maddi), ancak buna rağmen kalpten gelen mutluluğa (manevi), dansa, müziğe, aşkın sokaklara taşan haline ve aslında bir devrime şahit olacaksınız. Çünkü filmde "Bu devrim bitmez." ve " Biz düşlere inanırız" şeklindeki komün mesajlar da bulunmakta. 


Grup, Amerikalı gitarist Ry Cooder'ın önderliğinde bir araya gelen Kübalı müzisyenlerden oluşuyor. 1997 yılında çıkardıkları albüm 1998 yılında Grammy Ödülü kazanarak "Tüm Zamanların En İyi 500 Albümü"nden biri oluyor. Hikayelerini anlatırken söylediklerine göre, endişeleri "Albüm acaba 100.000 satar mı?" iken, günümüzde albümleri 8 milyonun üzerinde satmıştır ve Küba tarihinde satılan albümlerdeki en büyük satış oranına sahip olmuştur.


Yazımın başında da bahsettiğim gibi yazılacak bir çok efsane var. Bunlar yalnızca benim aklıma gelenler ve yazmadan geçemeyeceklerim.

Şu sıralar Brezilyalı şarkıcı Michel Telo Portekizce söylediği  "Ai se te eu pego" şarkısıyla çok popüler oldu. Klibi de şarkı kadar hareketli. İleriki zamanlarda Telo'dan bir Iglesias ortaya çıkar mı bilemem ama böyle giderse üniversal ününü katlama ihtimali yüksek. Benim bayılarak ve çok da eğlenerek dinlediğim bir şarkı. Şarkının anlamına takılmayacaksanız tavsiye edilir!

Vay, vay 
Beni bu şekilde öldüreceksin
Ah, yakalarsam
Ah, ah, yakalarsam

Tatlı, tatlı
Beni bu şekilde öldüreceksin
Ah, yakalarsam
Ah, ah, yakalarsam

Cumartesi diskoda
Herkes dans etmeye başladı
En sıcak kız yanımdan geçti
Böylece cesaret aldım ve konuşmaya başladım

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...